top of page

Neydik, ne olduk, nereye gidiyoruz? İşe veya okula gitmekle geçen birbirinin aynı günler...






Videonun Metni


Neydik, ne olduk, nereye gidiyoruz?

İşe veya okula gitmekle geçen birbirinin aynı günler...

Hep aynı çemberin etrafında dönüp duruyoruz.


Ömür dediğimiz son derece kıymetli ve kısa olan bu yolculukta hayallerimiz sadece uzak birer fanteziden ibaret. Bizlere, dünyaya geldiğimiz andan itibaren hayatın gerçekleri adında kocaman zehirli bir yalanı enjekte ettiler.


Yaratıcılığımızı, kişiliğimizi, hayallerimizi çaldılar. Bunun yerine, birilerini zengin etmek için her şeyimizi feda etmek pahasına daha çok çalışmamız gereken modern bir kölelik sistemine hapsettiler.


Gülünç maddi karşılıklarla emeğimizi ve alınterimizi sömürüp bizleri ucuz marketlerin kanserojen gıdalarıyla beslenerek günü en ucuza kapatıp faturalarını ödemekten başka bir şey düşünmeyen robotlar haline getirdiler.


Dünyada hiçbir değeriniz yok. Öyle ki, ölümcül bir hastalık durumunda dahi kalsanız, eğer paranız yoksa tedavi olamazsınız.


Mutlu azınlık her şeyin en iyisine layık ola dursun bizlerse sadece bu imkanları onlara sağlamakla yükümlü koyun sürülerinden ibaretiz. Üstelik bunu yaparken neden yaptığımızı sorgulamayacak kadar da aptalız.


Onların fabrikalarında çalışıyor, onların isteklerine itaat ediyoruz. Ve sonra bu çalışmamız karşılığında onlardan aldığımız bir kaç parça kağıtla yine onların marketlerinden kendi imal ettiğimiz kanserojen yiyecekleri alıyoruz.


Sayıca daha fazla olmamızı, daha çok çocuk yapmamızı istiyorlar. Aynı, sürüsünün daha fazla büyümesini ve daha fazla kar etmesini isteyen koyunlar gibi. Bizler ise aklımızı ve fikrimizi cep telefonlarının ipoteğine bırakmış zavallılar olarak hastalanıp ölmeyi bekliyoruz.


Bir zamanlar insanlar uzun yıllar sağlıklı yaşayıp sevdiklerinin yanında rahatça son nefeslerini verirlermiş. Günümüzde ise huzurevlerinde, hastane köşelerinde uzun yıllar kanser veya kalp hastalıklarıyla mücadele ederek genç sayılabilecek yaşlarda acı içerisinde ve yalnız başlarına ölüyorlar.


Sebebi ise, hem bizlere sunulan, tamamen para kazanma maksadıyla tasarlanmış, sağlıktan çok uzak gıdalar hem de bizleri oyalamak için teknoloji adı altında bağımlısı haline getirildiğimiz radyasyon saçan kablosuz bağlantılar ve cep telefonları.


Adları dışında her şeyleriyle yabancı, daha fazla kar elde etmek için mutasyona uğratılmış hayvanlarla besleniyoruz. Tükettiğimiz hayvanların vücutları, hastalık ve ilaç istilası altında. Ayrıca hızlıca kesip satabilmek için hormonun her çeşidine maruz bırakılıyorlar. Yediğimiz tavuklar, yumurtadan çıktıktan sonra 45 günde kesime hazır oluyor. Doğada beslenen bir tavukta bu süre ortalama 120 gün.


Ama biz bunu görmüyoruz. Medyanın ve gücün sahibi küçük mutlu azınlık bunu görmemizi istemiyor.


Hayat, bizler için küçük yaşlardan itibaren, sisteme itaatkar bir fert olarak yetiştirilmek üzere imkanlarımızı seferber ederek eğitim konularında başlıyor.

Zaman geçtikçe çocukluğumuzun saf ve masum hayalleri yerini, sistemin istek ve arzularına bırakarak hızla bizleri ele geçiriyor.


Eğitim kurumlarında kazananların yazdığı sahte tarihi, cahillerin formülüze ettiği yanlış kitapları ezberliyoruz.


Sonra da laboratuvar denekleri gibi sınava tabi tutulup değerlendiriliyoruz. Üstelik, bunu hiç sorgulamadan kendimize amaç edinip bunu başarabilenlere gıpta ile bakıyoruz.


Çünkü bize empoze edilen iyi veya kötü anlayışımız bundan ibaret. Kişinin iyi veya kötü olduğuna, kariyer denen olguya bakarak karar veriyor ancak altında yatanı asla görmek istemiyoruz.


Sistemin kurallarına ne denli itaatkar olursak, küçük hayatımıza koyabileceğimiz küçük eşyaların sayısı o denli fazla olur vaadi aslında sistemin temel mantığı. Bir zamanlar doğayla bütünleşik yaşayan insanoğlu bilinçli olarak tembelleştirilip pasifize ediliyor. Genetiğindeki gereksinimlerini minimum seviyede karşılamak için ise sistem teknolojinin nimetlerinden faydalanıyor. Maceracı ruhları baskılamak için bilgisayar oyunları ve filmlerle oturduğumuz yerden yaşadığımız sahte maceralarla ruhumuzu tatmin etmeye, aynı zamanda uyuşmaya devam ediyoruz.


Sistem bizlere bunları yapıyor olsa da görünen o ki, en büyük suçlu yine bizleriz. Bizleri, çünkü kim olduğumuzu unuttuk. Nereden geldiğimizi, harekete geçmeyi, düşünmeyi ama gerçek anlamda düşünerek harekete geçmeyi unuttuk.


Bir çok şeyin farkında olsak da umursamıyoruz. Sadece dışarıdan birilerinin gelip bir şeyleri değiştirmesini umut ederek kendimizi avutuyoruz.


Bizim için tek gerçeklik para. Sistemin bizleri baskılamak ve kontrol altında tutmak için kullandığı ve değeri yine sadece bizlerin emeğinden doğan bu değersiz kağıt parçaları için. Emeğimizi, sağlığımızı, dostlarımızı ve aşklarımızı feda ediyor, daha fazlasına sahip olabilmek için doğayı katlediyor, birbirimizi öldürüyoruz.


Çünkü sistem bize, daha fazla paramız olduğunda istediğimiz her şeye sahip özgür ve mutlu bireyler olacağımızı öğretti.


Daha çok parayla neye sahip olabilirsiniz? Sistemin modern uyuşturucusu cep telefonları, maceracı ruhunuzu baskılayan oyun konsolları, her şeye üşenmenizi sağlayan, ancak dışarıdan bakıldığında toplumdaki saygınlık algısını tatmin eden lüks arabalar. Kozmosun zaman çizelgesinde küçücük bir nokta kadar olan ömrümüz boyunca sistemin daha çok çalışma ve daha çok itaat etme karşılığında bitmek tükenmek bilmeyen vaatlerinin belki de en sonuncusu ve en büyüğü de modern günümüz insanına sistemin yaşattığı tüm bu tahribatlardan kurtulacağına inandırdığı emeklilik olgusu.


Ömrümüzün en son bir kaç artık yılında rahat yaşamımızı vaat ederek tüm bir ömrünüzü elinizden aldıktan sonra size sunulan bu asparagaz mutlulukla ömrünüz boyunca sizi sömürmekten başka bir şey yapmamış olan sisteme son bir defa daha sarılmanızı sağlar.


Sistemi devam ettirmeleri için kendimize siyasetçiler seçiyoruz. Bu da insanoğlunun doğasından gelen sürü lideri içgüdüsünü tatmin etmek için yapılan ve sistemin devamlılığını garantileyen başka bir uygulama.


Siyasetçilerin hepsi aynı trende yolculuk yapan yolcular gibidir ve trenin varacağı durak asla değişmez. Uzman oldukları konuysa toplum dediğimiz insan kümesinin dönemsel olarak değişen duygusal ihtiyaçlarını tespit edip sömürmektir.


Suni olarak, sistemin yarattığı sözde maddi sıkıntılara çare olmak, dedelerimizin ihtişamlı güzel günlerine geri dönmek veya din gibi insanların en az anladığı ve en zayıf noktalarını sömürmek tek yetenekleridir.


Gerçekte ise bizleri zerre kadar umursamazlar. Bizlerin alınterleri ve emekleri gasp edilerek sahip olunan lüks konutlarda ikamet eder, en iyi imkanlardan bizler sayesinde faydalanırlar.


Gerçek şu ki, tek değer verdikleri şey, bir grup mutlu azınlıkla beraber bizim sayemizde sahip oldukları güçte bizlere rağmen sistemin bozulmadan işlettirilebilmesidir.


Eskiden, insanların sayısı günümüz dünyasına göre çok daha azdı. Bu yüzden insanlar her alanda çok daha kıymetliydi. Gelişen teknolojiyle sistem, insanları çok daha fazla denetleyip basılama gücünü elde etti.


İnşaat alanındaki yenilikler gökdelenler yapmamıza olanak sağladı. Böylece büyük insan kitleleri koloniler halinde buralarda barındırılabiliyor ve sisteme sınırsız iş gücü sağlanıyor. Kameralar ve GPS'ler sayesinde toplum her daim sıkı bir denetim altında tutuluyor. Sistem kendine dair tehdit olarak algıladığı en ufak bir hareketi dahi en sert şekilde zaman kaybetmeden cezalandırıyor.


İnsanoğlunun genetiğindeki bencillik sistemin dayatmasıyla hiç olmadığı kadar ayyuka çıktı. Sadece kendimizi düşünüyor, asla empati yapmıyoruz, öylece toplumun içerisine karışıyoruz.

Bakıyoruz ama görmüyoruz, duyuyoruz ama işitmiyoruz. İnsanların insan olmaları bizler için yeterli değil. Dinlere, dillere, ırklara bölüyoruz. Böldükçe de bölünüp parçalanıyoruz.


Gerçekten bir şeylerin değişmesi gerektiğini idrak edebiliyorsanız buna kendinizden başlamalısınız. Dünyadaki en güçlü silah tanklar, uçaklar veya nükleer silahlar değil birlikte hareket edip düşünebilen insan kümeleridir.


Sistem, bu gücün farkına varalı çok oldu. Topluluğun gücünü kendi çıkarları doğrultusunda yıllardır kullanıyor. En büyük kabusu ise toplumun düşünmeye başlayarak kendine karşı dönmesi, küçük insan kümelerinin birleşerek doğanın bize hediye ettiği hayatı geri istemesi.


Zamanımızın çok az, seçeneklerimizin çok kısıtlı olduğunu biliyorum. Yine de eğer istersek her şeyi değiştirebileceğimiz gerçeğini de kimse gözardı edemez. Hali hazırda umursamadan, görmeden, duymadan sistemin size sağladığı döngüye devam ederek ölümü bekleyebiliriniz. Veya yeni kararlar alarak saplantılı sabit fikirlerinizden kurtulabilir ufak da olsa bir şeyleri iyi yönde etkileyebilmek adına bir şeyler yapmayı düşünebilirsiniz.


Sistem, insanlara istediğini dayatsın. Eğer biz istersek boyun eğmek zorundalar. Çünkü bizler olmadan bu gemi yürümez. Bu geminin kaptanı biziz. Bizler kaptanız. Bu sizin hikayeniz, doğanın hikayesi, hayvanların hikayesi, varoluşun hikayesi. Bu bizim hikayemiz. İfla olmaz bir romantik edasıyla size umut veya umutsuzluk aşılamayacağım. Sadece özgür bir dünyayı düşleyip kararlar almanızı, harekete geçmenizi tavsiye edeceğim.

337 görüntüleme

Comments


● “Uyuyan milletler ya ölür ya da köle olarak uyanır” - Nutuk (Atatürk)

 

● Önce seni görmezden gelirler, Sonra sana gülerler, Sonra sana saldırır ve seni yakmak isterler. Sonra da anıtını dikerler. (Nicholas Klein)

● Alay etmek baskı gibidir. Uygar bir ülkede bir hareket, alay edilerek yok edilemediğinde yavaş yavaş saygı görmeye başlar (Mahatma Gandhi)

● Ülkenin senin için ne yapabileceğini değil, senin ülken için ne yapabileceğini sor (J.F.Kennedy)

bottom of page